Kamusal Tiyatro Serisi'nde bu hafta İzmir’deki Balıklıova Köy Tiyatrosu konuk oldu. Prof. Dr. Semih Çelenk’le çalışan ve kendi üslubu olan bir kumpanyaya dönüşen Balıklıova Köy Tiyatrosu 13 yıllık serüvenini anlatıyor. İşte, bu hafta başlayan İzmir Köy Tiyatroları Festivali'ne davet edilmeyen "tek köy tiyatrosu"nun hikayesi...

İzmir’in Urla ilçesi Balıklıova Köyü’nde tam 13 yıldır perde açan bir tiyatro var. Çiftçisi, balıkçısı, turizmcisi ile Prof. Dr. Semih Çelenk’in kapısını çalan köylüler o gün bugündür yuttukları sahne tozunun hakkını veriyorlar.

Profesyonel festivallerde sahne alacak kadar özenli, “İKSV bizi niye davet etmiyor?” diyecek kadar özgüvenliler. “Kendi üslubu olan sempatik bir grubuz” dedikleri Balıklıova Köy Tiyatrosu için hayalleri kendi sahnesine kavuşması. Çünkü artık restoranda değil, “sıcak bir sahne”de prova yapmak istiyorlar.

Balıklıova Köy Tiyatrosu ekibi hikayelerini Avrupa Birliği CultureCIVIC Kültür Sanat Destek Programı'nın desteğiyle hazırlanan Kamusal Tiyatro Projesi kapsamında gazeteci yazar Mustafa Kara’ya anlattı.

4 Afiş

MUHTAR, ÇİFTÇİ, BALIKÇI SAHNEDE

Başrollerde eğlenceli bir muhtar, eşi kapıları kilitleyince camdan kaçıp tiyatroya gelen tiyatro sevdalısı genç bir kadın, “Yaparız ya ne var” diyen bir balıkçı, 50 yaşına kadar tiyatroya adım atmamış çiftçi bir kadın, yani çiftçisi, balıkçısı, turizmcisi ile köy halkı var.

2011 yılında 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi eski Dekanı Prof. Dr. Semih Çelenk köylülerin ricasını kırmıyor ve hep birlikte uzun bir yolculuğa çıkıyorlar. Önder Kutlu “Yaparız, niye yapmayalım” rahatlığıyla çıkmış yola. Semra Özçelik ise, o zaman 50’li yaşlarda olduğunu ve daha tiyatroya seyirci olarak bile adım atmadığını hatırlatıyor. Üstelik eşi, annesi, babası “yapamaz, üzülür” diye karşı da çıkmışlar başta. Hiçbirini dinlemeyip yola devam etmiş.

Esin Karagöz ise zaten tiyatroya sevdalıymış, evlenip geldiği köyde ilaç gibi gelmiş tiyatro. Onun da kocası istememiş, hatta üzerine kapıları kilitlemiş. Durmamış Esin Karagöz, camdan çıkıp çıkıp gelmiş provalara... Sibel Yılmaz da etraftan “ne işiniz var, bakın kendi işinize” dediklerini söylüyor.

2 Oyun

KENDİ ÜSLUBU OLAN BİR KUMPANYA

İlk dönemde “Bütün karizmayı, kariyeri burada gömerim, dedim. Böyle oynarlarsa ben mahvolurum” diye kaygılandığını anlatan Prof. Dr. Semih Çelenk, çözümü kendi içlerinde bulduklarını ve köyün gündelik hayatındaki bir üslup geliştirdiklerini söylüyor. Oyunları kendi üsluplarıyla sahneye taşıdıklarını vurgulayan Çelenk, “Yazmak serbest, espri eklemek serbest, arada laf atmak serbest. Böyle bir kumpanya üslubu oluştu. Bugünden yarına oluşmadı, zaman içinde şakalaşarak, espri yaparak oluştu” diyor. Prof. Dr. Semih Çelenk, gelinen noktada Balıklıova Köy Tiyatrosu tecrübesinin kendisi için en az profesyonel tiyatro kadar önemli ve değeril olduğunu dile getiriyor.

Çelenk, “sene sonu müsameresi” gibi bir iş yapmadıklarını, profesyonel festivallere gidip oyunlar oynadıklarını anlatıyor: “Yaptığımız işin kalitesine güvenmesek oraya girmeyiz. Küçük yerleşim yerlerinde bu işleri yapan bir yığın insan var. Hepsi aynı kalitede değil. Belki bir iki sene grubu çalıştırıp üçüncü sene bir öğrencimi asistanımı gönderebilirdim. Ama şimdi mesela başkasına bırakasım gelmiyor.”

3 Profil

TİYATRO KÖYLÜLERİ NASIL DEĞİŞTİRDİ?

Balıkçı ve çiftçi olan Önder Kutlu, tiyatronun kendisini nasıl değiştirdiğini şöyle anlatıyor: “Eskiden söyleyeceklerimi net söyleyemiyordum. Şimdi lambur lumbur, böyle dümdük söylüyorum. Rahatsın, gelecek cevabı da sezmeye başlıyorsun.” 50 yaşına kadar izlemek için bile tiyatroya adım atmamış Semra Özçelik de, tiyatro yapmaya başlamadan önce 10 kişiye bile bir şey anlatamazken, artık 600 kişiye, bin kişiye rahatlıkla oyun oynayabildiğini vurguluyor. Unlu mamüller sektöründe çalışan Esin Karagöz, eskiden bir sınıfta kalkıp öğretmenin sorduğu soruyu bile yanıtlayamazken, tiyatronun kendisine “istediğini konuşma, fikirlerini söyleme” yeteneği kazandığını dile getiriyor. Muhtar Akın Yılmaz ise Antalya’da festivale gittiklerinde Midas’ın Kulakları’nda oynayan çocuklardaki özgüveni gördüğünü söylüyor: “Sanki Antalya Kaş’ta değil de, Balıklıova’da ben özgüveni gördüm sanki. Yani Antalya kaşta değil de Balıklıova’da ilkokuldan çıkmışlar çarşıya yürüyorlardı.”

“EN BÜYÜK EKSİĞİMİZ SICAK BİR SALON”

İlk oyunu Oktay Arayıcı’nın “Rumuz Goncagül”ü olan Balıklıova Köy Tiyatrosu bugünlerde yeni bir oyun üzerinde çalışıyor. Köyde bir sahne ya da uygun alan olmadığı için bir restoranda prova yapıyorlar. Prof. Dr. Semih Çelenk, kimsenin “Kışları ne yapıyorsunuz?” diye sormamasından yakınıyor ve “Biz istiyoruz ki burada bu bir modelse, bu köye ait bir değerse, 50 sene sonra da olsun burada, biz yokken de olsun” diyor. 60’lı yaşlarındaki Semra Özçelik kışın 12 saat yerlerde zeytin topladıktan sonra eksi 2 derece soğukta prova aldıklarını hatırlatıyor ve “En büyük eksiğimiz sıcak bir salon” diyor. Köy Muhtarı Akın Yılmaz “Biz burada yemeği pişiriyoruz, ama servisi sıkıntı. Sahne çalışması yapamıyoruz. Salonumuz olsa her şey farklı gelişir. At var ama meydan yok, meydan lazım bize.”

Prof. Dr. Semih Çelenk, Balıklıova Köy Tiyatrosu için hayallerinin “kurumsallaşması” olduğunu ifade ederek, “Bir mekanla bütünleşirse, o mekanda gençler koro kurarsa, folklar grubu kurarsa. Kültür merkezinde insanlar gidip ders çalışırsa, bir şey yaparsa, bu benim için işin finali olabilir” diyor. Önder Kutlu da bu isteği “Bize hiçbir şey vermesinler, bir sahne yapsınlar Allah için ya! Atla deve istemiyoruz ki... İnşallah duyarlar.” diye özetliyor.

Önder Kutlu “İnşallah duyarlar” diyor ama Balıklıova Köy Tiyatrosu yaptığı onca işe, ortaya çıkardığı onca oyuna ve kendine özgü üslubuna rağmen sesini İzmir’e bile duyurmakta zorlanıyor. 5-10 Şubat’ta İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Kültür Park’ta düzenlediği Köy Tiyatroları Festivali’ne davetli değiller mesela. Geçen yıl da davet edilmemişler.

Şimdi soruyorlar; “İzmir Köy Tiyatroları Festivali’ne alınmayan İzmir’deki tek köy tiyatrosu olmamızın özel bir nedeni var mı?”