Gündem

Talihimizin Dönüm Noktası | Tan Gazetesi - 19 Mayıs 1938

Gazeteci Ahmet Emin Yalman, 19 Mayıs’ın 19’uncu yıl dönümünde yayımlanan yazısında “Ne idik ve ne olduk?” sorusuna yanıt veriyor.

Abone Ol

87 yıl önce bugün Tan Gazetesi'nde yayımlanan Ahmet Emin Yalman imzalı yazı, "Ne idik, ne olduk?" diyerek tebaadan halka dönüşen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına, o dönüşümü başlatan tarihi adımı, talihimizin dönüm noktasını hatırlatıyor.

Geriye doğru baktığımızda iki düşünce yolu izleyebiliriz. Birincisi “Ne idik, ne olduk?”, ikincisi de “Ne idik, ne olabilirdik?” şeklindedir.

19 yıl önceki manzarayı gözümüzün önüne getirelim: İstanbul’da etrafı yaldızlı bir bataklık var. Bunun içinde büyüyen Beşinci Mehmet adında bir adam, bütün bir memleket üzerinde tasarruf iddiasındadır.

“Babamdan kalan çiftliğimdir” diyor. İçinde yaşayanlar da kölelerimdir. Bunlar arasında on bir yıl önce bir başkaldırı oldu. Halk, bizim hanedanlık haklarımızı tanımamaya kalkıştı. Hazır savaş yorgunluğu ile bünye halsizdir, işgal orduları şeklinde beklenmedik bir müttefik de bulduk; başkaldırma eğiliminde olanları yok edelim. Halkı tekrar kölemiz haline getirelim. Çiftliğin hasılatını yabancılar alacakmış; bizim tahtımızın yaldızlarına el sürülmedikten, bize yıllık ödeneğimiz verildikten sonra, bundan bize ne?

Tahtın etrafında en vicdansız yağmacılar sıralanmıştı. Zinde bir milli hareketi, taassup ve irticaa aykırı gören tüm köhne kafalar aynı cephede toplanmıştı. Ellerindeki taassup afyonunu Sultanların emrine hazır tutuyorlardı; bu afyonla halkı uyuşturacak, milli bilincini yok edeceklerdi.

Karşı taraftaki manzara ümitsiz sayılabilirdi. Trablusgarp ve Balkan savaşlarını takip eden dört yıllık Dünya Savaşı milleti bitirmişti. Bu savaşın çeşitli evrelerinde insanlar beklenmedik faydalar, fedakarlıklar, varlıklar göstermişti. Fakat savaş dönemindeki idare, milli fedakarlık ruhuna ayak uyduramamıştı. Yağma yarışına engel olamayan, bütün değerlerimizin çiğnenmesine seyirci kalan, yabancıların başımıza geçmesine izin veren vaziyet, bu halsiz milleti küskün, bezgin bir hale düşürmüştü.

Saltanat, taassup ve işgal bataklıklarından gelen türlü türlü mikroplar, işte böyle zayıf, düşkün bir bünyeye üşüşmüştü. Ayırıcı ve yıkıcı tüm unsurlar harekete geçmiş; Türk kimliği parçalanmak, yok edilmek istenmişti. Saltanat ile yabancı müttefikleri ve her sınıftan yağmacılar, birbirleriyle çatışan halk kitlelerini daha kolay ezebilecek, daha zahmetsizce soyacaklardı.

Üzüntü duyan, çırpınan pek çok insan vardı. Türk milletine karşı hazırlanan bu geniş suikast, elbette sessiz sakin geçmeyecekti. Yer yer büyük kahramanlıklar, direnişler görecektik.

Fakat saltanat ve taassup gibi, destek alabilecekleri yerlere sahip yabancı kuvvetler, direniş ihtimali olanları avlayacak, ezecek, tasfiye edeceklerdi.

Yüzlerce, binlerce çeşit mikrop, Türk milletinin ölümü için birleşmişti. En yetkin doktorların koyacağı teşhis, durumun ümitsiz olduğundan başka bir şey olamazdı. Çöküş belirtileri gösteren bir bünyede direnç unsurlarını toparlamak, canlandırmak için ufukta hiçbir imkan görünmüyordu.

Bugün fark edebiliyoruz ki, bir imkan vardı. Fakat bu, sonsuz olumsuzluğa karşı bir tek imkandır ki, normal insan ölçüleri ile bu yok demektir.

19 yıl önce bugün, sonsuz olumsuzluğa karşı bir tek kurtuluş ihtimali ufukta belirdi. Türk milleti bir lider bulmuştu. Bu liderin Samsun’a ayak basması, Türk milletinin kaderinde bir dönüm noktasıydı.

Böyle bir lideri bekleyen görev o kadar zorlu ve imkansızdı ki, hiçbir insan zihni, bu işi başarabilecek azmin, iradenin, cesaretin, atılganlığın, uzak ve açık görüşlülüğün, yurt sevgisinin ve aynı zamanda yarım tedbire ve uzlaşmaya tahammül edemeyen modern ve aydın bir ruhun, geniş ve insani bir hoşgörünün tek bir insanda birleşebileceğini hayal edemezdi.

19 yıl önce Türk milletinin en ağır felaketten en yüce mutluluğa doğru bir dönüm noktası geçirebilmesinin sırrı, bütün bu meziyetleri taşıyan bir liderin tam zamanında başımıza geçmiş olmasından ibarettir.

Bugün Kemalist Türkiye’nin şerefli, itibarlı, hedefleri yüksek ve aydınlık halini şans eseri gibi görüyoruz. Oysa ki Türk milletini kurtarmak ve yüceltmek sorumluluğunu üstlenen liderdeki niteliklerden herhangi biri eksik olsaydı, bugünkü güzel tablonun yerine acı verici bir çöküş manzarası görecektik.

O zaman görünüşte bağımsız olsak bile, 19 yılda bu kadar yol alacak imkanları bulamayacaktık. En küçük bir cesaret eksikliği bile bizi renksiz uzlaşma şeklinde çorak sahalara sürükleyebilirdi.

19 yıl önce 19 Mayıs günü, Türk milletinin kurtuluş ve yücelme iradesi, Türk varlığı ve bağımsızlık azmi, Mustafa Kemal adlı bir insanın kişiliğinde, görünümünde hayat buldu.

O dönüm noktasından sonra her şey değişti. Önceden yaşadığımız bütün acılar ve felaketler, gerçek bir kurtuluş ve kalkınma için zorunlu bir hazırlık dönemi haline geldi.

Yapmak için yıkmak gerekiyordu, kökten yıkmak... Bir Kemalist devri kurulabilmesi için Dünya Savaşı’nın ve Mütareke döneminin enkazı temizlenmeliydi. Ödediğimiz bedel ne kadar büyük olursa olsun, bu yıkım gerçekleşmeseydi bugün sağlam bir temel üzerinde millî bir yapı kuramazdık. 19 yıl gibi kısa bir sürede gerçekleştirdiğimiz inkılâpları da başaramazdık.

19 Mayıs, kurtarıcı bir kudretle memleketin ilk karşılaştığı gündür. Kaderimizin dönüm noktasıdır. 19 yıl önce bugün umulmadık bir nimete kavuştuk. Bu bayramı ruhumuzda hissetmeli ve çevremize de hissettirmeliyiz.

Sonsuz yokluk ihtimallerinin uçurumuna karşılık bir tek kurtuluş ve yükseliş ihtimali… Bunu gözümüzün önüne getirmek bizi önce titretecek, sonra ulaştığımız bu beklenmedik mutluluğun coşkusunu hissettirecektir.

Kendi içinden yetişen bir evladın, sonsuz kötü olasılıklara rağmen tek iyi olasılığı gerçekleştirmiş olması, Türk milleti için en büyük güven kaynağıdır.

Bizi bekleyen zorlu işler var. Fakat 19 Mayıs 1919’da yaşanan dönüm noktasından sonra başardığımız işler, bu zorlukları da aynı hız ve kararlılıkla aşabileceğimizin en güçlü kanıtıdır.

19 Mayıs 1938
Ahmet Emin Yalman